Güme Köyü İnternet Sitesi ve Güme Fm - www.gumeliler.net
ÜyelikTakvimÜye listesiTAKIMAramaSıkça Sorulan SorularAnasayfayaPortalGüme fm dinlemek icin tiklayin.Güme Resim Galerisi

Güme Köyü İnternet Sitesi ve Güme Fm - www.gumeliler.net » İL, İLÇE ve KOMŞU KÖYLERİMİZ » İLÇEMİZ MUT » Karamano ullari Beyli i Döneminde Mut’Ta Bazi Siyasi Olaylar » Merhaba Misafir [Giriş yap|Üye ol]
Son Mesaj | Birinci Okunmamış Mesaj Yazıcı önizlemesi | Arkadaşına gönder | Konuyu Favorilerine Ekle
Yeni konu Aç Cevap yaz
Sayfanın Sonuna Gıt Karamano ullari Beyli i Döneminde Mut’Ta Bazi Siyasi Olaylar
Yazan
Mesaj « Önceki konu | Sonraki Konu »
07.01.2007 17:12 Karamano ullari Beyli i Döneminde Mut’Ta Bazi Siyasi Olaylar Bu Mesajı Moderatöre bildir Sayfanın Başına Git Sayfanın Sonuna Gıt
YÜKSEL [Co Admin] YÜKSEL isimli üye Bayandır
Co Admin


images/avatars/avatar-66.bmp

Üyelik Tarihi: 05.01.2007
Mesajlar: 593
 
Adı: YÜKSEL
 
 
Soyadı: DEMIRCAN
 
 
Sülalesi: Bayram cavus ve haci mustafali
 
 
Nereden: wiyana
 
 
Mesleği: OBJEKTLEITERIN
 
 
Medeni hali: Evli
 
 
Takımı: GALATASARAY
 

Oylama: 
15 Oylar) - Ortalama: 9,33

Rütbesi: 44 [?]
Tecrübe Puanları: 3.748.891
Sonraki Rütbe: 4.297.834

548.943Tecrübe puanı



KARAMANOĞULLARI BEYLİĞİ DÖNEMİNDE MUTTA BAZI SİYASİ OLAYLAR

Mut, Ermenek, Gülnar ve Anamuru da içine alan co rafi bölgeye Etilerden sonra İzorya denmeye başlamış . Zaman içerisinde İzoryada insan sayısı o kadar artmış, o kadar artmış ki,topra ın besleyemeyece i ço unlu a ulaşmış. Burada yaşayan insanlar yaşamlarını sürdürebilmek için etraflarına saldırmaya, ya ma ve talan etmeye başlamışlar. Bu saldırılarını isyanlara kadar büyütmüşler. Birkaç defa bastırılan isyandan sonra en büyük isyanları Bizans İmparatoru I. Anastas zamanında (491-51cool olmuş. İsyanı haber alan İmparator Anastas ordularıyla İzorya bölgesine gelip (büyük ihtimalle) Klaudiopolis (Mut) kalesine konar. İsyanı bastırmak için bütün kasabaları, köyleri yakar, yıkar halkın pek ço unu öldürür. Kalanlarını da bire kadar toplayıp Trakya ovasına sürer . Böylelikle Mut toprakları çok uzun yıllar (200-250 yıl belki de daha fazla) boş kalır. O nedenledir ki Karaman, Ermenek, Silifke gibi komşu şehirlerde Roma veya Bizans idaresi döneminden gelme semt, köy ve kasaba adları olmasına karşın Mut sınırları içinde bir tane bile yabancı ada rastlanmamaktadır. Bütün semt ve yerleşim yerleri hep öz Türkçe adlarla donatılmış. Bu adlandırılmaların rast gele yapılmadı ı, ya oraya yerleşen birimin kökeni olan toplumun adının ya da Orta Asyadaki yurtlarının adının verildi i görülmektedir.

Orta Asyadan kopup gelen Türk toplulukları Anadoluya geldiklerinde bu semte düşenler havasıyla, suyuyla, otla ıyla, avıyla düşlerindeki ideal yurdu bulurlar ve yerleşme e, yurt tutma a başlarlar . Bu arada Kızkalesi Ermenileri de büyük kalelere sahiplenirler.

Anadolu Selçuklu Devletinin kurulmasından sonra kaleler Selçuklular ve Ermeniler arasında el de iştirmekte idi. İlk zamanlar kalelerdeki Ermenilerle etraftaki Türkler dostça bir yaşantı sürdürüyorlar, aralarında herhangi bir sorun çıkmıyordu. Ticari yönden biri birlerine gereksinimleri de vardı.

Orta Asyadan göçün yo un oldu u 12.Y.Y. ve sonrasında anayurtlarından kopup gelen kalabalık (on bin, on beş bin çadırlık) Türk toplulukları Selçuklu sultanlarınca ufak gruplara ayrılıp uç denen sınır boylarına yerleştiriliyorlardı . O nedenledir ki şimdi Anadoluda yirmi iki yerde Mut ve Mut adından türetilmiş yerleşim yeri adları vardır. Ayrıca İranda ve Orta Asyada da var.

Bölgedeki Türklerin gün gün artmasından rahatsızlık duyan kalelerdeki Ermeniler, geçimsizli e başlayıp etraflarındaki Türk topluluklarına saldırma a başlarlar. Ermenek ve Mut yöresinde yaşayan Türkler 1227 yılında gün geçtikçe şiddetini arttıran Ermeni baskısına dayanamayıp Konyada bulunan Selçuklu sultanı I. Alaeddin Keykubata şikâyetçiler gönderirler .

O sıralarda (12.Y.Y. başları) Anadoluya yeni gelmiş olan Karamanlılar Nureddin Bey ( sonradan Nur Sofu) idaresinde ilk defa yazlık olarak Ere liyi, sonra da kışlak olarak Sıvası alıp yerleşmişlerdi . Karamanlı beyi Nureddin Bey, Selçuklu sultanının emirlerinden çıkmıyor ona ba lılıkta kusur etmiyordu.

Uçlardan şikâyet gelmesi üzerine Sultan Alaeddin Keykubat Nureddin Beye bir mektup yazıp halkın şikâyetlerini, oralarda olan kaleleri almasını, alabildi i kaleleri kendisine verece ini bildirir. Sultandan bu emri alan Nureddin Bey, asker çekip Ermenek yakınında Kamış yaylasına konar. (bir kayda göre; Varsak kazasına) 1227

O yıl Ermenek kalesini alan Nureddin Bey ertesi yıl Mut üzerine yürüdü. Kale dışında oturan Mutlularla birleşip kaleyi kuşattılar. (Şikâriye göre) kırk gün çarpışarak kaleyi aldılar. Kalede oturan Ermenilerin Kızkalesine kaçmaları ile boşalan kaleye kale dışında oturan Mutluların yerleşmesiyle kale; "Mut kalesi" adını aldı . 1228

12. yy.. ikinci yarısında Anadoluya gelen Mutlulardan bu semte düşenler şimdi Mut öreni dedi imiz yeri kışlak olarak almışlar ve ilk defaMut adı o semte verilmiş. Mutluların orada 50-60 yıl kadar oturdukları anlaşılıyor. Şimdi Dagcami dedigimiz Orta Asya mimarisi tipinde küçük bir cami de yapmışlar. Zamanla Mutluların kale içine yerleşmeleriyle, haliyle harap olan yurtlarına Mut öreni, yalnız kalan camilerine de Da cami adı verilmiş. Günümüzde de bu adlarla anılıyorlar.

Mut kalesinden sonra Gülnar ve Mara kalelerini de alan Nureddin Bey kalelerin anahtarlarını Konyada bulunan sultana gönderdi. Sultan şad olup cümle fetholunan diyarı Nureddin Beye ba ışlayıp hilat,kılıç, tabl ve alem gönderdi.

Nureddin Bey buraları alıp düzeni sa ladıktan sonra yerine o lu Karamanı bırakıp Sıvasta kalan kabilesinin yanına gitti. Orada Şeyh İlyas (veya Baba İlyas) namında bir ulu şeyhle tanışıp ona mürit oldu. Yedi yıl ma aralarda (inzivada) yaşadı, sofi oldu. Bundan sonra Nur Sofudiye anılmaya başladı. Bütün yazışmalarda ve konuşmalarda hep bu adla anılır oldu. Nur Sofunun türbesi Mutun De irmenlik yaylasındadır. Nur Sofu adına düzenlenmiş vakfiyeler ve vakıf yazıları vardır.




Sayın YÜKSEL [Co Admin] ` ve imzası:

SEVGIYLE KALIN {HAS GÜMELI}
e-Mail gönder YÜKSEL isimli üyeye YÜKSEL isimli üyenin mesajlarını ara Paylaş YÜKSEL  offline
14.08.2008 20:42 Bu Mesajı Moderatöre bildir Sayfanın Başına Git Sayfanın Sonuna Gıt
hakan Özay
*Yeni Üye*




Üyelik Tarihi: 16.06.2008
Mesajlar: 5


Üyeyi Değerlendir

Rütbesi: 20 [?]
Tecrübe Puanları: 28.971
Sonraki Rütbe: 29.658

687Tecrübe puanı



ERMENİ BASKINI
Ermenek, Mut, Gülnar ve Mara kaleleri Karamanlılar elinde idi. Karaman Bey sultan İzzeddin Keykavus’un daveti üzerine Konya’ya giderken beyliğin başına Aydın, Hamit beyleri ve Devlet Şah’ı bırakmıştı. Silifke kalesi Ermenileri, Karaman Bey’in Konya’da, diğer beylerin de yaylada olmalarını fırsat bilerek Kızkalesi, Payas ve İskenderun’dan yardım getirdiler. Kıbrıs ve Antalya’dan da yardım istediler. Ermeni askerleri Fisandon komutasında Mut kalesine ani bir baskın yaptılar. Şikari’nin deyimiyle “Mut’u muhkem yağma edip nice Müslümanları helak edip vilayeti harap kıldılar. Hamit ve Aydın beylere ve Devlet şaha feryatçı erişip, Bulgar’ın dört bin yayak askeriyle Aydın bey yetişip cenge başladılar. Bulgar askeri cümle sapan atarlardı. Çok kâfir kırıp Silifke önüne değin kovdular” .

Durumu Konya’da haber alan Karaman Bey Sultandan izin alıp derhal hareket etti. Silifke önünde askerlerine ulaştı. Silifke kalesinde bulunan Ermeniler Kızkalesi’nden yardım alarak kuvvetlenmişlerdi, derhal kaleden çıkıp muharebeye tutuşmuşlarsa da yenilerek Kızkalesi’ne kaçtılar. Onların peşini bırakmayan Karaman Bey Kızkalesi’ni kuşattı. O sırada Ermeniler’e Kıbrıs ve Antalya’dan kırk gemi ile yardım gelmişti. Sekiz gün cenk ettiler dokuzuncu gün kâfirler yenilgiyi kabul edip sulh istediler. Yüz bin flori altın para, bin top kumaş, Silifke kalesini de verdiler. Ayrıca yılda kırk bin flori vermeyi de kabul ettiler. Karaman Bey, Aydın Bey’i Silifke kalesi korumasına koyup kendisi Mut’a geldi.

e-Mail gönder hakan Özay isimli üyeye hakan Özay isimli üyenin mesajlarını ara Paylaş hakan Özay  offline
14.08.2008 20:46 Bu Mesajı Moderatöre bildir Sayfanın Başına Git Sayfanın Sonuna Gıt
hakan Özay
*Yeni Üye*




Üyelik Tarihi: 16.06.2008
Mesajlar: 5


Üyeyi Değerlendir

Rütbesi: 20 [?]
Tecrübe Puanları: 28.971
Sonraki Rütbe: 29.658

687Tecrübe puanı



Milli mücadeleye niçin başladık?

Dünya tarihinde, ortaçağların sonuna doğru Anadoluıda Türkler tarafından kurulan Osmanlı Devleti, komşusu Bizans İmparatorluğunun başşehri olan İstanbulıu 1453 yılında almış ve kendisine merkez yapmıştı. Kurulduğu günden beri genişleyerek, dünyanın üç kıtasında önemli topraklara, denizlere yayılan ve bütün dünyaya meydan okuyan bu koca imparatorluk günün birinde durakladı, geriledi, züğürtleşti, zayıfladı, komşularının saldırıları ile sınırları da daraldıkça daraldı. O kadar ki, dünya gidişine uymayan bir askerliği, bir iktisat sistemi, tam diktatör bir idare düzeni vardı. Bu gidişle tarihin karanlıklarına yuvarlanmak için ufak bir darbe kafi idi.
İlk darbe 1911 yılında İtalyanlardan geldi. Osmanlı İmparatorluğunun Afrika kıtasının kuzeyindeki Libya topraklarını kolayca aldı. Bu yetmiyormuş gibi 1912 yılında, küçük Balkan devletlerinin ani hücumuna uğrayan Osmanlılar batı Trakya ile Rumeliıdeki topraklarını Meriç nehrine kadar kaybetti.

1914 yılında başlayıp 1918 yılında sona eren ve köylülerimizin ıSeferberlikı dedikleri birinci Cihan Savaşıına da hiçbir hazırlığı yok iken sürüklendi. Türk orduları bütün cephelerde çarpışırken ayrıca müttefikleri Alman ve Avusturyalılara da yardım için Avrupaıda Galiçya cephesine bir ordu bile göndermişti. Dört yıl süren bu çetin savaş içinde Osmanlı Devleti, kendi tebaaları olan Arap, Ermeni ve Rum milletlerinden büyük ihanetler gördüğü gibi haris ve tecrübesiz idareciler ve kumandanlar yüzünden de büyük kayıplara uğradı. Bunlardan Baş kumandan vekili (Baş kumandan devlet reisi olan padişah idi) Enver Paşaının Kafkas cephesinde kış içinde yaptığı Sarıkamış harekatı 60000 kişilik koca bir ordunun soğuktan donarak mahvolması ile neticelenmişti. İkinci olarak dördüncü ordu kumandanı Cemal Paşaının Mısır topraklarını İngilizılerden almak için harp tarihinde ıSüveyş Kanalı Harekatıı denen hazırlıksız, plansız yapılan taarruz, daha kanal önlerinde erimiş, bunun neticesi olarak Yemen, Hicaz, Filistin, Irak toprakları elden çıkmış, Araplarla İngilizler Türk ordularını önüne katarak şimdiki Suriye topraklarından dışarı atmıştı.

Bütün bu dört yıl içinde Türk askerleri, içli, dışlı büyük düşmanlarla hem de açlık, sefalet ve hastalıklarla mücadele etmiş, askerlik tarihinde örnek başarılar göstermiştir. Türklerin bu başarılarına hayran kalan bir düşman kumandanının ıTürkler öldürülür, fakat mağlup edilemezı dediği bir hakikat olmuştu.
Bu savaş sırasında Türk ordusunun en büyük kumandanı olan Mustafa Kemal Paşa, elde ettiği başarılarla kendisini hem Türk ordusuna ve milletine ve hem de yabancılara tanıtmıştı. Bütün vatanda olduğu gibi Mut büyükleri, aklı erenleri Mustafa Kemal Paşaıyı her gittiği yerde, her cephede izlediler. Oına büyük sevgi, sonsuz güvenle bağlandılar, hatta bu günlerin hatırası olmak için çocuklarına ıMustafa Kemalı adını koyanlar bile oldu.

Yokluk içinde büyük varlıklar gösteren Türk orduları en nihayet, üstün silahlar kullanan düşmanları ile çarpışa çarpışa Anadolu sınırlarına kadar geri çekildiler.
Osmanlı Devleti idarecileri yenilgiyi kabul etmişlerdi, devleti harbe sürükleyen idareciler yurttan kaçtılar. Devlet başkanı olan Padişah yeni bir hükümet kurdu. Bu hükümet düşmanlarla anlaşarak Mondros Mütarekesi denen bir mütareke yaptılar. Bu mütareke, Osmanlı İmparatorluğunu tarihe gömecek çok ağır şartları kapsıyordu. Böyle bir anlaşma tarihin hiçbir devrinde görülmemişti.

1300 yılından 1918 yılına kadarıOsmanlı Devletiı adıyla anılan koca bir devlet yıkılıyordu. Mustafa Kemal Paşa bu şartlarla yapılan mütarekeyi kabul etmemeleri için Padişahıa ve onun hükümetine birkaç defa teklifte bulundu ise de, hükümet reisleri bu teklifi kabul etmediler. Düşmanlar ise hemen kabul ettirdikleri mütareke şartlarını yerine getirmeye başladılar. Osmanlı orduları da dağıldığı için Mustafa Kemal Paşa İstanbulıa gelmek zorunda kaldı. Galip düşmanlar Türk ordularının silah ve malzemesini elinden aldılar; demiryollarına, madenlerine (savaş sonu terhis edilen askeri Anadoluıya götürmek için trenlere gereken kömürü Fransızlar bizim Ereğli kömür ocaklarından vermişlerdi. Bu askerler içinde ben de vardım). Fabrika ve limanlarına el koydular.

Şimdi sıra Osmanlı İmparatorluğu topraklarının paylaşılmasına gelmişti. Bu iş düşmanlarımızca hiç te zor değildi. Trakyaıdaki Fransız kuvvetleri komutanı bir kısım Yunan askerini de peşine takarak İstanbul şehrini işgal etti. (işgal sırasında ben de İstanbulıda Reşadiye otelinde idim. Yerli Rumlarla Ermeniler, işgal kıtalarını coşkunca karşıladılar. Koca İstanbul baştan başa İngiliz, Fransız, Yunan bayrakları ile donatılmıştı). Bunu Çanakkale, Karadeniz boğazlarının işgali takip ettiği gibi diğer şehir ve iskelelerin de işgali gecikmedi. Zaten Yemen, Hicaz, Filistin, Irak, Suriye, Hatay, Ayıntap, Maraş İngiliz ve Fransız kuvvetleri tarafından işgal ediliyordu.
Düşman kuvvetleri Çukurovaıya da girmeye başladılar. Adana, Tarsus ve Mersinıi aldılar. Gülek boğazını geçerek Pozantııya kadar sokuldular. Batıya doğru Erdemliıye kadar geldiler.

1919 Mayısında Anadoluınun taksimi tamamlanmıştı. Antalya, Muğla ve Konya vilayetleri İtalyanlara Hatay, Ayıntap, Maraş, Adana ve İçel vilayetleri Fransızlara. Trakya, İzmir dahil batı Anadolu Ankaraıya kadar Yunanlılara veriliyor. Boğazlarla İstanbul ve Karadeniz sahili İngilizlere kalıyordu. Anadolu ve Karadeniz sahilindeki Rumlar, merkezi Trabzon şehri olmak üzere ıPontus Rum devletiı kurmak için çalışıyorlar. Doğu Anadoluıda büyük bir Ermeni devleti kurma hazırlığı gittikçe genişliyordu. Osmanlı Devletine de kala kala Sivas vilayeti ve dolayları bazı kazaları içine alan ufak bir toprak parçası kalmıştı.

Osmanlı Devleti mirasında azınlık sayılan Ermenilerle Rumlar aslan payı alırlarken 15 milyonluk Türk milletine nefes alacak bir yurt bile çok görülüyordu. İşte biz Türkler, yaşamak için bu mücadeleye atıldık ve bunun Türkler için bir zaruret olduğu kanaatiyle bu tabloyu çizmek zorunda kaldım.


II


İçel kazalarının idare yönünden Adana ve Konya vilayetlerine uzaklığı göz önüne alınarak 1914 yılında Silifke kasabası merkez olmak üzere Silifke, Mut, Gülnar, Anamur kazalarıyla müstakil bir İçel sancağı kurulmuştu. Ayni yıl içinde Ermenek kazası da Konya vilayetinden alınarak İçel sancağına bağlanmıştı. (Sonradan bu kaza 1919 yılında tekrar Konya vilayetine bağlandı).

O zamanki İçel toprakları düşman işgali görmedi. Fransızlar, Osmanlı İmparatorluğu'nun en verimli ve en geniş topraklarına yerleşmeye çalışıyorlardı. Eğer oraları hazmedebilirse zaten mütareke icabı kendi malı saydığı İçel sancağı topraklarını da alacağı şüphesizdi.

Ne çare ki, Urfa, Ayıntap, Maraş, Adana, Tarsus ve Mersinıde Fransız hükümetinin başı dertte idi. Buralarda Türk ileri gelenleri, Türk aydınları, silahlı yiğit gönüllülerle Fransızlara saldırmaya başlamışlardı. Türk milis kuvvetleri bazan Fransızlara geniş çapta zarar veriyorlardı. Pozantııda bir Fransız taburunun esir edilmesi, pek çok Fransız müfrezelerinin karakollarının imhası hemen her gün duyuluyordu.


III


Türk köyleri ve Türk halkının hali:

Türk düşmanları, ellerinde silah, kalplerinde kin olduğu halde silahsız müdafaasız Türk köylerini basıyorlar, yakıp yıkıyorlar, ellerine geçirdikleri Türk gençlerine ve ihtiyarlarına, kadınlarına, kızlarına bin türlü işkence yapıyorlar, soyuyorlar, karakollarda süründürüyorlar, hapsediyorlar ve bir çoğunu da öldürüyorlardı...
Çukurovaıda düşmanlarımızın yaptıkları ve yapacakları Türkıe hücum, Türkıü soymak ve öldürmekti. Türkler zaten Fransızlardan başka bir şey beklemiyorlardı. Düşmanlarımızca affedilmeyen en büyük suç; ıTürkı olmaktı.

Çukurovaıya yerleşen düşman, Türk köylerini işgal etmek istediğinden, bu işi başaracak kuvveti kolaylıkla buluyordu. Ermeniler ile Rumlar bazı soysuz vatansızlar bu iş için birebirdi. Bunlar çağırılmadan Fransızların yanına koşuyorlar, kendilerine Türkler aleyhine kurulacak müfrezelere, karakollara gönderilmelerini rica ediyorlardı. Zaten düşmanın da aradığı bu idi, bu zavallı kanlı katiller derhal silahlandırılıp Türkler üzerine gönderiliyordu. Fransızlar güya asayişi temin için kuvvetli karakollar kurdukları gibi gezici jandarma müfrezeleri düzenleyerek işgal mıntıkalarını dolaşıyorlardı.

Kurulan karakollarla, toplanan jandarma müfrezelerinin komutanları ve erleri tamamen Rum ve Ermeni idi. Hatta Mersinıdeki Fransız işgal kuvvetleri komutanının resmi tercümanı Mutlu Karabit denen bir Ermeni'nin kardeşi idi.


IV


Çukurovaıda Rum ve Ermenilerin köy basmaları, Türk halka yapılan işkence ve zulüm gün geçmeden Mutıta duyuluyordu. Taşkın Rum ve Ermeniler tarafından savrulan acı tehditler ağızdan ağıza veya mektuplarla İçel kazalarına yayılıyor, bu acı havadisler köy içlerinde ve ocak başlarında konuşuluyordu.

Ayıntapıın, Maraşıın, hatta Çukurova Türklerinin Fransızlara karşı koyma hareketleri, yiğit Türk delikanlılarının düşmanlara saldırışı, günün en hararetli konuları idi. Bütün bu konuşmalarda, düşmana karşı koymak için gönül birliği , sabırsızlık, hatta ataklık görülüyordu. Mutıta zemin iyice hazırlanmıştı. Bir ıHAYDİ!ı demek kafi idi. Herkes silahını, mermisini bile hazırlamıştı. Mutlular düşmanlarını kendi kazalarında beklemeyeceklerdi. Gidecekler, onları inlerinde boğacaklardı.



V


Mutıta durum ve hazırlık:

Şimdiye kadar kendi ay yıldızlı bayrağından başka bayrak görmeyen, tanımayan ve kendi kanunlarından başka kanun buyruğu tutmayan, hele esaret ve yabancılara alışmayan, hatta Osmanlı devleti istibdadı devirlerinde bile kelimenin tam manası ile ıHÜRı yaşayan Mutlular şimdi Ermeni ve yerli Rumlar tarafından başarılmak istenen istila ve işgale mi katlanacaklardı? Kadınlarının, kızlarının götürülüp ırzlarının ayaklar altına alınmasına, mallarının sürülüp götürülmesine, yurtlarının, yuvalarının ellerinden alındığını görmeye mi razı olacaklardı?... Hayır. Hayır bu olamazdı, ıDERTı açık ve ortada duruyordu, felaket ise şakasız ve muhakkaktı. O halde...
1918 sonlarında birinci Cihan Savaşı cehenneminden sağ kalanlarla, esarette olanlar bir hayli kör, topal sakat. yuvalarına döndüler.

Bu dönüş, gidenlerin ancak onda biri kadardı. Birinci Cihan savaşında masraf hesabı ne kadar ne kadar kabarıktı... Ne acı sonuçtu bu... Şaka değil, bir biri arkasına gelip çatan Libya, Balkan, Birinci Cihan harpleri ile padişah Yavuz Sultan Selimıden beri durmadan sürüp gelen Fizan, Yemen gibi (giden gelmez) ülkelerindeki bitmez, tükenmez Arap harpleri genç Anadolu delikanlılarını alıp götürmüş, yabancı illerde, yabancı emeller uğruna bu yiğitlerin saf kanını harıl harıl akıtmıştı. Bir kısım evladını savaş boylarında harcayan ve bir kısmını da gerilerde, yollarda, (o zamanın deyimi ile) sevkıyatlarda, bakımsız hasta hanelerde sefalet ve perişanlığa kurban veren Mutlular, hangi bir derdine yanacaktı... Kocamış analarına mı, beli bükülmüş, eli asalı ihtiyarlarına mı, yıllardan beri eli kına görmeyen gelinlerine mi, tohumu atılmayan tarlalarına mı hangi birine?... Sokaklarda çocuk sesi duyulmaz olmuş. Yurda çöken kara sefalet dayanıksız, ümitsiz gönülleri de kararttıkça karartmıştı.


VI


Mutıta yerli Rumların taşkınlıkları:

Mutıta yirmi hane kadar Rum ve Ermeni vardı. Rumların hepsi Kayseriıden göçüp gelme oldukları halde kendilerini saf kan Yunanlı Rum sanıyorlardı. Vatandaşlarımız olan bu nankörler, düşmanlarımızın üstün gelmelerini gönülden isterlerdi, hele Balkan harbi başlamadan önce Yunan hükümetine oldukça büyük para yardımı bile yapıyorlardı. Bunların birkaç tanesi Rumca okuyup yazma bildiği için Yunanistanıda çıkan birkaç gazeteye de abone idiler, abone bedeli bütün Rumlar tarafından ortak ödenir, Yunan gazeteleri okunurken Rumlar etrafına toplanır, kilisede İncil dinler gibi dinlerlerdi.

Birinci Cihan Savaşının sonlarına doğru savaş cephelerinden gelen bozgun haberleri bizi ne kadar sindirir ve acı acı düşündürürse, komşumuz olan Rumları birden bire açar, günlerce neşelendirirdi. Geceleri Rum mahallelerinde söylenen Rumca, Türkçe şarkılar ve bunu takip eden tabanca ve mavzerlerle yapılan tezahürat, yaramızın üstüne tuz, biber ekerdi. Rahvan atlara binen Rum delikanlıları hayvanlarını çarşı ortasında, mahalle sokaklarında alabildiğine sürerler, caka satarlardı. Hepsinin belleri tabancalı, kamalı idi, bu silahlı vatandaşlar çarşı, Pazar açıkça Yunan taraftarlığı yaparlardı.

Rumlar öleceğimize inandıkları halde niçin bir an önce ölmediğimize adeta hayret ederler ve hele gelecek işgal kuvvetlerinin neden erken gelmeyişine kızarlardı.
Rumlardan sızan haberlere göre, Mutıta bir işgal olursa Yunanlılar adına Mutıun kaymakamı, hakimi, jandarma komutanı ve erleri ile silahlar hazırlanmış duruyordu.
Eski Rum dostlardan bazıları, gelecek hükümetin Osmanlııdan daha adil olacağını, kimsenin burnunun kanamayacağını, hele kendileri de Mutıta olunca Türkler için korku olmayacağını, kendilerinin ise bizim ana ata dostu olduğunu ısrarla söyleyerek adeta bizi teselli ve güya himaye ediyorlardı. Maksatları himaye değildi elbette... Mutluların bir an önce kendilerini imha etmekten korktukları içindi, yoksa düşman düşmana mevlit okumazdı. Biz mutlular bunu biliyorduk.


VII


KURTULUŞ SESİ
Binlerle felakete gebe olan böyle acı günlerde Türkıün bir tek ümidi, bir tek tesellisi vardı, o da yegane güvendiği yüce Allahıtı. Nasıl olsa kendisine bir gün elini uzatacaktı.

Kara gün kararıp kalmadı. 19 Mayıs 1919 da Samsunıda Mustafa Kemal Paşaının ümit dolu gür sesi duyuldu. Mutlular büyük, küçük Mustafa Kemal Paşaıyı zaten Çanakkaleıden tanıyorlardı. Oınun 19. Fırkasında pek çok Mutlu vardı, yaralanarak memlekete gelenlerin dillerinden Çanakkaleınin çetin savaşını ve Mustafa Kemal Paşaının ne yaman bir adam olduğunu, düşmanları nasıl denize döktüğünü öğrenmişler ve Oına yürekten bağlanmışlardı. Mustafa Kemal Paşaının Anadoluıya gelmesi Mutluların yüreğine su serpmiş büyük ümitlerle Oınu Erzurum ve Sivasıta takip etmişti.

İzmir, Manisa, Balıkesir ve Bursa gibi Türk şehirlerinin Yunanlılar tarafından işgalini Mutıta cami önündeki meydanda bütün Mutlular büyük mitingde alabildiğine protesto ediyorlardı, sözcüler hiç korkmadan Mutluları uyarmaya ve hazırlanmaya teşvik ediyorlardı. Hıristiyanlar bu mitingi ve gösterileri sadece seyrediyorlar, manalı manalı gülüp için için alay ediyorlardı. Mahalli hükümetin bir adamı olan jandarma kumandanı Asaf çavuş, üstünden aldığı emir üzerine atına binerek miting meydanına birkaç jandarma ile gelmiş güya mitingi durdurmak ve dağıtmak için bazı hareketler ve sözlerde bulunmuş ise de işgali protesto eden, düşmana meydan okuyan pervasız Mut halkı kendisini meydandan hakaretlerle kovmuşlardı. Mutlular eskisi gibi Rumlara caka sattırmıyorlardı, hatta bir çok Rum genci attan aşağı atılmış adamakıllı dayak bile yemişlerdi. Rumlar at üzerinde mahalle sokaklarında dolaşamaz, caka satamaz olmuşlardı.

VIII

Müdafaa-i Hukuk Düzeni:

Mustafa Kemal Paşaının 4 Eylül 1919ıda açtığı Sivas kongresi 11 Eylül 1919ıda temsilcilerini de ayırarak başarı ile sona ermiş ve milli mücadeleye de başlanmış oluyordu.

Kongre kararlarına göre; Türkiyeıde her vilayet ve kaza merkezleri ile her köyde ıAnadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetiı kurulacaktı. Cemiyetin nizamname ve talimatnamesi Mutıa da gelmişti. Mutıa gelen bu talimatname, Mut Belediyesinde Mut ileri gelenleri önünde okundu. Mutlular bunu pek beğendiler. Müftü Nadir efendiye teslim ederek evine götürmesi ve her gece orada toplantı yapılarak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti aza kaydı ve sair hazırlıkların tamamlanması uygun görüldü. Geceli gündüzlü yapılan toplantılarla Mut Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştu.
Şurasını da açıklayalım ki, gerek İçel sancağında ve gerekse Mut kazasında mahalli hükümet halâ kuvvetli idi. Ve bunun elemanları da yine içimizdendi. İstanbul hükümeti ise mutasarrıf Esat Rauf ve Mut kaymakamı Mehmet Ali beyler vasıtasıyla Müdafaa-i Hukukçuları takip ettirdiğinden dolayı Mutıta kısa bir zaman için bu cemiyet açıktan açığa kurulamamıştı.

Bu arada Konyaıda ordu komutanı olan Mersinli Cemal Paşa İstanbulıa gitmiş halâ da dönmemişti. Halbuki Mersinli olduğu için Mutlular kendisinden büyük yardım umuyorlardı.

Konya valisi İbradılı Cemal Bey, İstanbul hükümetinin elinde, milli hareket aleyhine çalışan bir adamdı.
Vali Cemal bey Konya kazalarında Müdafaa-i Hukukçular aleyhine şiddetli ve zalimane bir takibata geçmiş, azalarını birer tarafa kaçırtarak cemiyeti sindirmeye ve dağıtmaya teşebbüs etmişti.

Hatta Karaman müftüsü de Mutıa kaçarak bu amansız takipten yakasını zor kurtarabilmişti. Müftü Hadi zade Mustafa efendi Mutıa gelirken Karaman Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin bütün evrakını da beraber getirmişti. Müftü Hadi zade Mustafa efendi Karamanıın yetiştirdiği ileri görüşlü vatanperver bir adamdı. Elide bulundurduğu müdafaa-i hukuk evrakını mahalli hükümete vermemek ve onu en emin yerde saklamak için Mutıa kaçıp gelmişti.

Konya ve kazalarının bu halini gören Mustafa Kemal Paşa, Konyaıya Refet Beyıi (general Refet Bele) gönderdi. Refet Beyıin geldiğini gören vali Cemal Bey 16 Eylül 1919ıda Konyaıdan İstanbulıa kaçtı.
Ekim 1919 içinde Miralay Fahrettin Bey (general Fahrettin Altay) Konyaıdaki Kolordunun başına geçti.

Refet Bey Konyaıya gelince Mutlular aralarında gizli bir şekilde gelişen Mut Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin açıktan açığa ve resmen kurulmasında bir endişe görmediklerinden Mut Kaymakamlığına müracaatla cemiyeti resmen kurmuşlardı. 1 Kasım 1919 (Vesika:1)

Mut Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti azaları arasından seçilen merkez idare heyeti listesi:

Asıl Üyeler:

1. Reis Mahmut Bey Oğlu Mirza Bey
2. ı Müftü Nadir Bey (Mutluay)
Aza Abdullah Bey oğlu Yakup Bey (İncel)
ı Abdullah Bey oğlu Ahmet Bey (Aslan)
ı Naip Ali Efendi (Ataışık)
ı Reji memuru İsmail Efendi (Kılıç)
ı Hüseyin efendi oğlu Tahsin Efendi (Deli kadı)
ı İzmirli Ahmet Efendi (İzmir)
ı Hacı İbrahim oğlu İbrahim (Oral)

Yedek Üyeler:

Aza Müftü zade Hüseyin Efendi (Nemutlu)
ı Dr. Hamdi Bey
ı Nahiye müdürü Hakkı Bey (Lobut)
ı Ermenekli Hacı Ahmet Efendi (Yurdagülen)
ı Uzun Ali Efendi (Paylı)
ı Çakır Hüseyin usta (Küçükçakır)
ı Ali Haydar Bey (Arıkan)
ı Eski mal müdürü Emin Efendi (Alper)
ı Binbaşı Ziya Bey

Görülüyor ki 11 Eylül 1919ıda kapanan Sivas kongresinden elli gün sonra Mut cemiyeti resmen kurulmuştur.

Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti.

Bu cemiyete giren her aza giriş ödeneği olarak bir lira verirdi. (Bu ödenek sonraları yüzleri de aştı) Çok fakir bir bütçe ile işe başlayan Cemiyet, az zamanda binleri aşan bütçesi ile ve üyeleri ile İçelıde hatırı sayılır bir varlık haline geldi.
Silifke kazası hariç İçelıin diğer kazalarında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulunca telaşlanan padişahın hükümeti bunu önlemeye çalışıyor, sağa sola şiddetli emirler yağdırıyordu.

Hükümetin o günkü iktidar partisi olan Hürriyet ve İtilaf Fırkasıını desteklediği açık açık görülüyordu. Fakat Mutlular bu partiden hiç hoşlanmadılar. Mutıta da bu parti kurulmuştu ve hemen de kapanmıştı. Bir üyeden fazla aza kaydetmemişti, tek aza kurucusu olan Müftü zade Hüseyin efendi (Nemutlu) idi. Aradan yıllar geçti o günün partizanlarından birine (1956 yılında) sordum:

-ıMutıta Hürriyet ve İtilaf Partisi kuruldu mu idi?

-ıBuna doğdu ve öldü demek en doğru sözdürı cevabını vermişti.
Mut Müdafaa-i Hukukunun etrafa dal budak saldığını gören hükümet adamları, milli teşkilâtın elebaşılarını İstanbul hükümetine bildirdikleri gibi içimizde bulunan Rum casuslar da Mersinıdeki Fransızlara jurnal ediyorlardı. Fransızların bunlara idam kararı verdikler, bu hükmün infazı için bir Ermeni çetesinin Mersinıden Mutıa doğru gönderildiği de duyulmuştu. Bütün bunlara rağmen Mutlular çalışmalarından geri kalmıyorlardı. Hele gelecek olan Ermeni çetesi acımaksızın imha edilecekti.
İçelıdeki milli teşekkülleri teftiş e düzene koymak için Kaymakam (yarbay) İzzet Bey gelmiş Mutıtaki çalışmaları görmüş pek beğenmişti.


IX


MUT BÖLÜĞÜ

Müdafaa-i Hukuk nizamnamesinin ımahremı kayıtlı bir eklentisi vardı; bunda: ıDüşmanla temasta bulunan mahallerde silahlı müfrezeler ve kıtıalar teşkil edilecekı... yazılmakta olduğundan cemiyet Mut köylerine özel adamlar çıkarıp asker toplamaya başladı. Köylere giden memurlar asker topluyor, topladıkları askeri, yatağı ve birer aylık yiyeceği ile Mutıa gönderiyorlardı.

1 Aralık 1919 tarihinde Mut Bölüğüne bir piyade eri ile iki süvari eri kaydolunmuştur. Piyade eri Kale mahallesinden Güdüğün Mehmet, Süvari erinin birisi Meydan mahallesinden Kocakülah oğlu Molla Mehmet idi. Ayrıca askeri teşkilatın esasını kurmaya, toplananlara milli telkinler verip talimler göstermeye jandarma çavuşluğundan ayrılan Zülfikar Çavuş (Şener) memur edilmişti.

İlk Yardım, İlk nöbetçi:

Toplanmaya başlayan milli kuvvetin silah ve cephanesi yoktu. Durum Mustafa Kemal Paşaya bildirilince Karaman askerlik şubesinden 200 mavzer tüfeği ile 30.000 merminin alınması bildirildi. Bu işi görmek için Müftü Nadir bey (Mutluay) ile yine Mutıtan İzmirli Ahmet efendi seçilmiş ve 15 Kasım 1919 günü Karamanıa doğru yollanmışlardı.

Bu adamlar Mut köylerinden deve ve kiracı da bulacaklardı. Bütün bu işler karlı, son derece soğuk günlerde bin zorluklarla başarılmıştı. Silah ve cephane Karaman deposundan gece alınmıştı. Bunları teslim eden binbaşı Nuh Zeki Beyıin gösterdiği kolaylık ve sürat takdire değer. Müftü Nadir Bey ile İzmirli Ahmet Efendi mavzerlerden birerini ellerine alarak birisi kafilenin önünde, diğeri arkasında kafileyi yürütmüşler ve bu aziz emaneti yerine sağlamca teslim için canla başla çalışarak dördüncü gece karlı bir günde Mutıun Meydan mahallesi camisine depo edip başına milli kuvvetlerden ilk nöbetçiyi dikmişler. (2. Vesika) Ve sabahleyin de 5 Aralık 1919 tarihinde cemiyete teslim etmişlerdir.

(Müftü Nadir Mutluay ile Ahmet İzmir, başardıkları bu önemli ödevi anlata anlata bitiremezlerdi. Vatanları uğrunda can ve başlarını ortaya koyan bu adamlar, kendi bayrakları gölgesinde rahat ve mesut daha nice yıllar yaşadıktan sonra bu gün Tanrııya kavuşmuşlar ise de kendileri Mutluların gönüllerinde Milletle yaşayacaklardır).

Karamanıdan getirilen bu silah ve cephane derhal bölüğe dağıtıldı. 9 12 1919

İlk Bölük Kumandanı

Silifkeıden İstanbulıa gitmek üzere Mutıa uğrayan yüzbaşı Yaşar Bey, kendisine teklif edilen Mut bölüğü komutanlığını kabul ederek işe başladı. (3,4. Vesika)
Bölük kurulduktan sonra, teşkilat genişleyip paraya olan ihtiyaç ta Müdafaa-i Hukuk aza aidatından kapanamayacağı için ıianeı adıyla köylere para salması yapılmıştır 8 Ocak 1920 (5. Vesika ve Mirza Beyıin mektubu)

Silifke kazasının Mara (Kırobası) köyü Hıristiyanlarının daimi surette Mersin ve Silifke ile sıkı temas ve muhaberede bulundukları biliniyordu. Hatta bunlar Mutıtaki Rumlar ile de sıkı temas halinde idiler. Mutıtaki milli hareket ve toplantıyı casusları vasıtasıyla öğrenip günü gününe Silifke mutasarrıfına ve Mersinıde Fransız işgal teşkilatına haber vermekte oldukları öğreniliyordu.

Duyulduğuna göre Mara köyüne pek çok Rum ve Ermeni toplanmış binlerle silah ve cephane depo edilmiş, ilk işarette Mutıu basıp cemiyet mensuplarını ve kurulan milli kuvveti imha edeceklermiş ve yakında da Fransızlar Maraıya gelip kuvvetli bir garnizon kuracaklarmış.

Türk düşmanı pek çok Rum ve Ermeniınin toplandığı Mara köyü Fransız kuvvetleri karargahı olursa Mut milli kuvvetlerinin çalışmasına ve gelişmesine büyük engel olacağı şüphesizdi. Bu tehlikeyi önlemek için Mara köyünün işgali zaruri görüldüğünden, Mut bölüğünden ayrılan 130 silahlı asker Maraıya yollandı. Bu takımın kumandanı; Mutıun Hamam köyünden yedek teğmen Osman Güdük idi. Bölük Maraıyı işgal etti, aleyhte olan bütün söylentilere son verdi. Hele Hıristiyanların milli kuvvetlere karşı olan açık ve sinsi faaliyetlerini durdurdu. Şubat 1920


X


Düşmana Taarruz:

1 Kasım 1919ıda kurulan Mut Müdafaa-i Hukuku, bütçesini yapmış, gelirini sağlamış, silah ve cephanesini getirerek bölüğünü düzenleyip düşmanlarına meydan okumuştu.
Gülnar taraflarında Süleyman bey adında bir subay emrinde milli kuvvetler toplanmaktı idi.

Konyaıdan Emin Resa adında bir adam Mersin cephesine gitmek üzere Mutıa geldi, yanında 25 silahlı vardı. On gün kadar Mutıta kaldı, Mersin ve Tarsus baskınların da, demiryollarını tahripte kullanılmak üzere Mut demircilerine kazma, balta, çengel ve saire yaptırdı. Mut Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinden 500 lira para yardımı da alarak eksiklerini tamamlayan Emin Resa Mersin cephesine gitti. Yanında Kozanlı Mustafa diye bir yedek subay vardı. Mersin ve Tarsus cephelerinde büyük başarılar gösteren yiğit bir Türk çocuğu idi. (Tarsus ıBağlar Muharebesindeı şehit oldu).

Mut ve İçelıde milli kuvvetlerin artması üzerine havali kumandanı olarak yanında beş askerle Mengenli Emin bey adında bir binbaşı geldi. Bu binbaşı İçelıi gezdikten sonra dönüp dolaşıp karargahını Mutıta kurdu. Binbaşı Emin bey, yanına Mutıtaki milli kuvvetlerden de asker alarak Ermenek, Anamur, Gülnar taraflarına gitti. Oralardaki milli kuvvet ve düzeni teftiş ettikten sonra Mutıa döndü.

Binbaşı Emin bey, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti teşkili için birkaç defa Silifkeıye gitti ise de, başarısızlıkla geri dönmüştü. Bunun başlıca sebebi de mahalli hükümetin baskısı ve Silifkeınin Fransızlar tarafından işgali korkusu idi.
Teşkilat genişledikçe silah ihtiyacı artıyordu. Mutluların bir çoğu kendi silah ve cephanesi ile Mut bölüğüne yazılmışlardı. Bölüğe yazılan askerlerin bir çoğunda silah yoktu.

1918ıde imzalanan Mondros Mütarekesi şartlarına göre; Anamur, Gülnar, Silifke askerlik daireleri elinde bulunan silahlar Konyaıya gönderilmek üzere Mutıa kadar getirilip Mut jandarma dairesi deposuna konulmuştu. Milli kuvvetlerin İçelıde gelişmesi üzerine bu silahlar Konyaıya gönderilememişti. Bu fırsatı kaçırmayan Mut Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bu silah ve cephanenin milli kuvvetlere verilmesindeki faydayı düşünmüş, bir kararla bunu o zamanki Mut kaymakamı Mehmet Ali Beyıden istemişti. Bu kararı götürerek silah ve cephaneyi almaya Müftü Nadir Beyıi memur etti.

Müftü Nadir Bey ile kaymakam arasındaki konuşma, o zamanki kuva-yi milliye mensuplarının karakteri ile hükümet idarecilerinin ruh halini anlatması bakımından yazılmaya değer: Karar suretini okuyan kaymakam manalı manalı gülmüş ve duraklamış... Duraklama sebebini soran Nadir Beyıe kaymakam, düşüncesini açıklamış: ıBelinde tek tabanca, boynu kayıştan görünmez diye bir ata sözü var, onu hatırladım da der ve ilave eder, Biz Alman ve Avusturyalılarla beraberken yenildik. Şimdi Anadolu tek başına bu koca devletlerle nasıl uğraşacak onu düşünüyorumı deyince Nadir Bey: ıBeyefendi, meselenin dıştan görünüşü aynen buyurduğunuz gibidir, ama vatanı uğruna kellesini koltuğuna alan bir milletle hiçbir kuvvet başa çıkamaz. Dayanağımız milletimiz ve onun sarsılmaz imanıdır. Siz hemen silahların verilmesine emir buyurunı Diyerek kaymakamdan aldığı emri getirmiş. Kapalı olan silah deposu kapısı Zülfikar çavuş ve adamları tarafından kırılarak açılmış silahlar alınmıştır.

XI


Silifkeınin İşgali:

Mart 1920 olduğu halde, Silifkeıde halâ Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmamıştı. Bu iş için birkaç defa Silifkeıye gidip gelen havali kumandanı Binbaşı Emin (Mengenli) Bey Silifke ileri gelenleri ile görüşerek cemiyetin kurulmasındaki faydaları anlatmış ise de onlar ancak gizli olarak kurabileceklerini, açıktan açığa cemiyet kurmakta Silifke için büyük sakınca olduğunda ısrar etmişlerdi. Binbaşı Emin Bey, Bu arada Silifkelilerin pek çoğu ile temas ederek milli harekata katılmak için onlardaki coşkun isteğe şahit olmuştu. Silifke halkı çoğunluğunun isteğine uyarak Mut Kuva-yı Milliyesi tarafından Silifkeınin işgaline karar verilmişti. Mutıa dönüşünde bu kararını cemiyete teklif etti. Kabul edilerek hazırlığa başlandı.

Mutıtaki milli kuvvetlerden yüz atlı seçilerek Çukurbağlı yedek teğmen Abdullah Dabak komutasında Silifkeıye yollandı. (Bu yüz atlıdan tespit edebildiklerimiz:

Meydan mahallesinden: Müftü Nadir Bey (Mutluay)
ı ı : Hüseyin Efendi (Öner)
ı ı : Deli kadı Tahsin Efendi
ı ı : Kocakulak Mehmet Hoca (Kocaalp)
ı ı : Yakup Bey (İncel)
ı ı : Ali Efendi (Çelebi)
Kale Mahallesi: Hacı usta Ali Efendi (Demir)
ı ı : Hacı Ahmet Efendi (Yurdagülen)
ı ı : Uzun Ali Efendi (Paylı)
ı ı : Kadının Hacı (Elmalı)
ı ı : Müftüzade Hüseyin Efendi (Nemutlu)
ı ı : Dr. Hamdi Bey
ı ı : İzmirli Ahmet Efendi (İzmir)
ı ı : Rıza Bey (Keskin)
Kale Mahallesi : Reji Me. İsmail Efendi (Kılınç)
ı ı : Mehmet usta (Bakır)
ı ı : İsmail Efendi (Susam)
ı ı : Küçük Ahmet (Küçük)
ı ı : Hafız Efendi (Çelik)
ı ı : Arap Reşit
ı ı : Osman Efendi (Oral)
ı ı : Helvacı Hasan usta (Karaağaç)
Çukur Köyü : Mirza Bey
ı ı : Mirza Bey oğlu Kadir (Kurtsuyu)
Eleksi ı : Hasan Hoca
Karadiken ı : Süleyman kâhya oğ. Hüseyin hoca
Elbeyli ı : Hacı Süleyman oğ. Mustafa Kâhya
Çukurbağ ı ; Abdullah Efendi (Dabak)
Fakırca ı : Durmuş Kâhya
Köselerli ı : Hacı Halil oğ. Hacı Mehmet
ı ı : Tömek Halil Hoca
ı ı : Küçük Enes
Kıravga ı : Yahya Bey (Yıldız)
ı ı : Ahmet Bey (Aslan)
Suçatı ı : Mehmet Köse
Kırkyalan ı : Köse Mehmet
ı ı : Çil Mehmet
ı ı : Koca onbaşı
Beci ı : Mustafa Efendi (Taş)
Genceli ı : Ali Kâhya oğ. Ali Efendi (Genç)
ı ı : Osman Kâhyanın Ali
ı ı : Mustafa Çavış
Kürkçü ı : Kocaoğlan Mehmet
Kışla ı : Şaban Kâhya
Çortak ı : Beygazi Hoca
Hocantı ı : Ali Efendi (Tekin)
ı ı : Sıhiye Hacı (Yusuf Akay)
Malhoca ı : Süleyman Kâhya
Yapıntı ı : Kara küçük Mehmet
ı ı : Kazım Efendi (Evrendilek)
ı ı : Molla Hasan
Hacıahmetli köyü : Eğri Kâhya
ı ı : Topçu Kâhya
ı ı : Abdullah Hoca
Palantepe ı : Hacı Hıdır (Aydın)

Davul, keman, kırnata eşliğinde coşkuyla hazırlanan kafile 5 Mart 1920 günü sürekli yağan yağmura rağmen yola çıktı. O gün Kışla köyünde konakladılar. İkinci gün Silifkeınin Keben köyünde konaklandı. Üçüncü gün her hangi bir muhalefet ihtimaline karşı askeri emniyet ve tertip ile öğleye doğru Silifkeıye girilmiş ise de, hiç te kötü bir durum görülmemiş, bilakis büyük tezahürat ve sevinçle karşılanmışlardı.
Muhtelif kollardan muntazam kıtalar halinde gelen milli kuvvetler Silifke hükümet konağı doğusundaki meydanda toplandı. (Şimdi kaymakam evinin bulunduğu meydan) Derhal yüzlerce Silifkeli büyük heyecan ve sevinçle gelip milli kuvvetleri coşkun coşkun alkışlamaya başlamışlardı. (Ben de orada idim).

Mut müdafaa-i hukuk azasından Deli Kadı denen Tahsin efendi atından atladı, mavzerini elinde sallayarak milli harekatın lehinde bağıra bağıra bir nutka başladı, sürükleyici bir ifadeye malik, ateşli bir hatip, büyük bir vatanperver olan Kadı Tahsin Efendi o günkü milli davayı uzun uzadıya anlattıktan sonra İstanbul hükümetinin korkaklığından ve onu Türk milletinin tanımayacağından bu gün ise milli kuvvetlerin Silifkeıyi resmen işgal ettiğinden ve Silifkelilerin de milli kuvvetlere katılmasının farz olduğundan bahsederek bütün gönülleri ateşe veriyordu. Neticede Silifke işgal edilmiş, Mustafa Kemal Paşaıya bildirilmişti. (7 Mart 1920) Silifkeliler aylardan beri bu günü bekliyorlardı.

Bu iş bittikten sonra milli kuvvetler karargahı kuruldu. Şehrin emniyeti için devriyeler çıkarıldı, Mersin yoluna gözcüler ve asker gönderildi. Silifke Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kurulduğu halka ilan edildi. Halk da akın akın müsabaka edercesine müdafaa-i hukuka yazıldılar.

İkinci gece mili kuvvetler yararına yapılan müsamerede iki bin lira toplandı. Bu hareket Silifkelilerin milli davaya olan bağlılıklarının ufak bir örneğidir. Bundan sonra Silifke çocukları Mersin ve Tarsus cephelerinde değerli hizmetler görme fırsatını hiçbir zaman kaçırmamışlardır.

Bu arada havali kumandanlığı merkezi, görülen lüzum üzerine Silifkeıye kaldırıldığından, binbaşı Emin Bey maiyeti ile birlikte Mutıtan Silifkeıye taşınmıştır.
Milli kuvvetlerin muntazam kıtalar haline sokulması, kadrosunun tespiti, düzgün bir bütçe ile idaresi lazım geldiğinden, Mut Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 2 Nisan 1920 tarihinde Silifkeıde havali komutanı riyasetinde yapılacak Kuva-yı Milliye bütçe komisyonuna çağırılmış olduğundan Mut Kuva-yi Milliyesini temsil etmek üzere Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ikinci reisi Müftü Nadir Bey ile azadan Ali Haydar (Arıkan) gönderilmişlerdir. (3 Nisan 1920

Bu toplantıda Mut kazasına ayrılan para iki bin beş yüz doksan lira olup derhal kaza köylerine salması yapılmış, tahsil edilerek merkeze yollanmıştır. Ağustos 1920
Mutlular, casusluğu önlemek ve muhtelif sabotajlara engel olmak için de uyanık davranmışlar ve kazaya gelip giden yabancıların hüviyet ve maksatlarını inceleyerek beğenmediklerini ya tevkif veya kaza sınırları dışına çıkartmışlardır. (2 Şubat 1920)
Müdafaa-i Hukuk teşkilatının vilayet ve kaza idarecilerine devredilmesi dolayısıyla Mut Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti de kaymakam Mehmet Ali Bey riyasetinde yeniden kurulmuş ve yine milli vazifesini görmeye devam etmiştir. 23 Haziran 1920


XII


Konya, Karaman isyanı

1920 yılı Eylül ayı sonlarına doğru Konya ve Bozkırıda isyan emareleri görülmeye başlanmıştı. Bundan telaş eden Mut ileri gelenleri, Mutluların bu uygunsuz ve hain harekete kapılmamaları için olanca gayretlerini sarf ediyorlardı. Milli davaya inanmış adamlar vasıtası ile köylerde halkı başı boş bırakmıyorlar, onları kazanmaya çalışıyorlardı. Bu yüzden Mutıta ve köylerinde hiç bir geri inanışlı hareket görülmemiştir.

2 Ekim 1920ıde Konyaının Çumra kasabası asi Delibaşı tarafından işgal edildi. Bir gün sonra da Konyaının işgal edildiği, Sultaniye (Karapınar) ve Karaman kasabalarının da asiler eline geçtiği duyuldu. Karaman asiler tarafından işgal edilince Konya mebusu Karamanlı Arif Bey asilerin elinden kaçıp Mutıa gelmişti.
Karamanıı işgal eden asilerin kumandanlarından birisi Kenan adında bir hain idi. (Kenan Kerküklüdür) Mutlular bu adamı pek iyi tanırlardı. Karamanıın işgali sırasında Kenanıdan bir telgraf alındı Bu telgrafta: ıOn bin kişi ile Mutıa varıyorumı diyordu. Derhal ve aynen şöyle cevap verildi: ıMelanetini Karamanıda bile söktüremezsin. Senin ne tiynette bir adam olduğunu Mutlular çok iyi bilir, vatan hainiı. Bu telgrafa Kenanıdan cevap gelmedi. Zaten cevap verecek vakti her halde bulamadı. Karaman gibi zengin bir yer ellerine geçmişti, bunun soygunculuğu yapılırken eşkıya güruhu çene yarışına girişmezdi. Onlar keselerini, ceplerini, heğbelerini, torbalarını doldurmaya bakarlardı.

Asilerin Mutıa da hücum etmeleri muhtemel olduğundan, Bu hareketi önlemek maksadı ile Mut Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti azasından Yakup Bey ile o sıralarda Mutıta misafireten bulunan Çölemerik (Hakkari) kazası kaymakamı İbrahim Fehmi Bey emrine kâfi mikdarda asker verilerek Mutıun Sartavıl yaylasına gönderildi. Bunlar hem orayı kapayacaklar ve hem de asilerin hareketini kollayacaklardı. Ayrıca Karamanıın güney doğusunda bulunan Dağa, Gödet, Göğce köyleri ve civarı da Mutıun Güme köyünde bulunan jandarma erleri ve halktan teşkil edilen müfreze ile kuvvetli bir şekilde kapatılmıştı. Bu kuvvetlere Güme köyünden Hacı Ömer oğlu yedek üsteğmen Ahmet Efendi kumandan tayin edilmişti. Asilere karşı çıkarılan bu kuvvetler, merkezle ve birbirleriyle daimi temas ve muhabere halinde bulunuyorlardı.
Karamanıda asiler tarafından, Karaman kaymakamı tayin edilen Hadimli Mustafa Asım (Karamanıda istidacı idi), işe başlar başlamaz Mut ve Silifkeıye telgrafla birer beyanname yollamakta gecikmemiş ve bunda pek çok sayıklamalarla beraber yirmi bin kişi ile varacağını söylemeyi unutmamıştı. Bu telgrafnameye İçel Mutasarrıfı tarafından verilen cevap: ıKaraman kaymakam vekili Asımıa: İlanı bildirilen telgrafınızı layık olduğu kenefe talık ettim. İçel sancağı imanını, vatanını sizin gibi paraya değişemez. Cesaretiniz varsa hemen geliniz. Laşe-i habasetiniz çakallara peşkeş çekilmekte kusur edilmezı.

İçel Mutasarrıfı Hilmi

Konyaının işgali sıralarında Mut telgrafhanesi milli kuvvetler tarafından kontrol altına alınmış ve Mut telgrafhanesinde Mutlu Mustafa Nazmi (Yoncacı) ve Hatıpzade Emin (Tüzün) Beyler vasıtası ile Konya ve Karamanıdaki isyan hareketlerinden muntazaman malumat alınıyordu.

Çok geçmeden Karamanıın milli kuvvetler tarafından işgal edildiği, asilerin ise Hadim, Bozkır ve Aladağ taraflarına kaçtıkları duyuldu. Asilerin niyetleri oralarda dolaşan eşkıya çetelerini de toplayıp tekrar isyana devam etmekti. Bunu da yaptılar.
Mutıun Karaman sınırlarını Sartavıl yaylası cihetinden muhafaza eden askerlerimiz tarafından bazı isyancıların yakalandığı bildirilmiş ve ayni zamanda keyfiyet İçel Mutasarrıfına şu telgrafla haber verilmişti: ıİçel Mutasarrıfı Hilmi Beye
Ehemiyetine binaen Sartavıl ciheti müfreze kumandanlığına, cesareti ve hüsn-ü idaresi ile meşhur Çölemerik (Hakkari) kaymakamı olup ahval-i hazıra dolayısı ile mahalli memuriyetine gidemeyen İbrahim Fehmi Bey memur edilmişti. Şimdi mumaileyh tarafından Karaman isyanında ve usat meydanında müsellahan icra-i şekavet ettiği sabit olan Bozkırlı Mehmet ve dört nefer refiki, yedinde bir gıra, yirmi beş fişek, bir Alman mavzeri elli fişek, iki reis at ve bir heğbe derununda iki kanat kırılmış gön ve bu gönler arasına gizlenmiş bir kasatura ve müceddet bir Osmanlı bayrağı ve dokuz yüz adet kara davar derdest edilmiş, silahlar lüzumuna mebni yanımda alıkonarak ve diğer eşyalarla Mehmet ve Ahmet gönderilmiştir. Merkuman tevkif olunarak tahkikata mübaşeret edilmiş, davarlarla diğer rüfekası celp edilmek üzere kuvvet çıkarılmış ve mumaileyh İbrahim Fehmi Beyin talebine mebni mıkdar-ı kafi kuvvet de gönderilmiştir. Bu mıntıkanın cesamet ve ehemmiyetine ve Karaman civarındaki köylerden isyana iştirak edenlerin bulunmasına binaen Yakup Beyıe emir verilerek Aladağ mıntıkasına gönderilmiştir. 12 Ekim 1920ı

Mut Kaymakamı Konya mebusu İçel mebusu
Mehmet Ali Arif Ali

Sartavıl müfreze komutanı Kaymakam İbrahim Fehmi Bey tarafından 14 Ekim 1920 tarihinde Mut ıKaymakamlığına gönderilen mektuptan anlaşıldığına göre, Mutıtan Karamanıa imdat için (Karaman, 14 Ekim 1920ıden evvel Konya ve Mersinıden gelen milli kuvvetlerle sarılmış ve asilerin elinden alınmıştı.) gönderilen 20 jandarma erinin Karamanıda kalmasında bir fayda olmadığından, asilerle daimi temas halinde bulunan Sartavıl müfreze kumandanlığı emrine verilmesi rica edilmektedir. Sartavıl müfreze karargahının kaldırılarak Karamanıa daha yakın olan Ebrişim köyüne nakli ve muhaberatın Karaman telgrafhanesi vasıtası ile temini ve asilere karışmaları muhtemel olan Cerit, Buyuntu köylerine basın yaparak bu köylerin asilere karışması ve Aladağ taraflarından gelecek asi kuvvetlerinin önlenmesi düşüncelerine dayanılıyordu ki çok doğru olduğu sonradan anlaşılmıştır.


XIII


Asilerin Ermekıe taarruzları:

Konya ve Karamanıdan çekilen asiler, başlarında Delibaşı olduğu halde Hadim, Bozkır, Aladağ taraflarına yerleşip yeniden toparlanmaya başlamışlardı. Bunlara o zaman Ermenek kazası dahilindeki eşkıyalardan Aslan Mehmet denen adam, yanındaki bir sürü haydutla iltihak ettiğinden asilere yeniden can gelmiş, Ermenekıe hücum hazırlıklarına başlamışlardı.

Konya mebuslarından Ermenekli Hulusi Bey bu sıralar Ermenek'ıe bulunuyor, isyan ve asilerin harekâtı ile pek yakından meşgul oluyordu.
Asilerin Ermenek yakınlarında toplanarak Ermenekıi işgal teşebbüslerini, tehdit dolu tekliflerini ve halkın bu yüzden asilere iltihak etme ihtimali olduğunu, asilerin Ermenekıi işgal ve yağma ettikten sonra daha da kuvvetlenerek Mut, Gülnar ve Silifkeıyi de işgal edip Mersinıde Fransız kuvvetleri ile birleşme kararında olduklarını günü gününe Mut'aı bildiriyordu.

Ermenekıten asilerin durumu hakkında bir çok tel yazılıyor ve acele yardım rica ediliyordu. Mut merkezi ise vaziyeti olduğu gibi kendi istihbaratını da ekleyerek İçel Mutasarrıfı Hilmi Beye bildiriyor ve durmadan yardım hazırlığına çalışıyordu.
Ermenekıten en son alınan rapora ve yardım isteğine göre Ermenekıin hali hakikaten acınacak şekil almıştı. Asilerin hiç şakası yoktu. Bilhassa Aslan Memet sırf Ermenekıi soymak Ermenek ileri gelenlerinden eline geçirebildiklerini öldürmek için karışmış ve onları Ermenek baskınına sürüklemişti. Diğer yerlerde yaptıkları gibi Ermenek, hem işgal edilecek hem soyulacak belki da yakılacaktı.

Ermenek kaymakamı kaçmış, jandarma kumandanı üç gündür kayıp olmuş, askerlik şubesi reisi bir hamam harabesine gizlenmiş, jandarmalar silahlarını bırakıp birer tarafa saklanmış, hapishane boşaltılmıştı. Ermenek halkında manevi kuvvet namına hiç bir şey kalmamıştı. Direnme için maddi kuvvet ise zaten yoktu. Ermenekıin yardım isteğine, Ermenek halkının maneviyatını yükseltecek inandırıcı,ferahlatıcı bir cevap verildi.

Ermenekıe Yardım:

15 Ekim 1920 tarihinde İçel Mutasarrıfı Hilmi Bey, yanında binbaşı Mengenli Emin Bey, Silifke müftüsü Mehmet Efendi (İlter), Silifke millet vekili Sami Bey, Yedek subay Behçet Bey oğlu Tahir Bey, Silifke jandarma kumandanı yüzbaşı Hüsnü Bey, Gülnar müftüsü Mehmet Efendi (Altın), Gülnar kaymakamı Ali Sabri Bey, birkaç jandarma ile yirmi kadar Gülnarlı ve yüzıden fazla süvari asker olduğu halde Mutıa geldiler. Bunlara Mutıtan millet vekili Ali (Ataışık), Mirza Bey, Müftü Nadir Bey (Mutluay), Mirza Bey oğlu Kadir Bey (Kurtsuyu), Doktor Hamdi Bey, Zülfikar Çavuş (Şener), iki yüzden fazla silahlı Mutlu da katıldı. Durum konuşuldu. İkinci gün harekete karar verildi, keyfiyet; Ermenekıte mebus Hulusi beye mahrem olarak bildirildi. 16 Ekim 1920ıde Ermenekıe doğru yola çıkan yardımcı kuvvetler Mutıun Dorla köyünde konakladılar.

17 Ekim 1920 günü yola çıkılarak öğle sonu Ermenekıe üç saat mesafedeki Tekeçatı mevkiinde toplandılar. Mutıtan çekilen telgraf üzerine karşıcı olarak Ermenekıten Müdür Mehmet efendi, Ahmet Bey, Ermenek reji memuru gelmişlerdi.
Mutasarrıf Hilmi Bey başkanlığında, gelen Ermeneklilerin de katıldığı toplantıda milli kuvvetlerin Ermenekıe giriş şekli görüşülüp tespit edildi. Bu karara göre atlı askerler güneş battıktan biraz sonra ve yaya askerler de yatsı vaktı Ermenekıe girdiler. Bilgiye göre Mustafa Asım ve Kenan kumandasındaki asiler o gün sabah erken Ermenekıe hücum edeceklerdi. Bu haberi teyit eden Mustafa Asımın bir mektubu da okundu.

Yatsıya doğru yaya askerler de geldi. Süvariler daha önce gelip kasabanın asayişine memur edilmişlerdi.

Ermenekıin savunma şekli, belediye dairesinde etraflıca gözden geçirildi. Katıi karar verilmişti. Askerlerin yorgunluğuna bakılmayarak karar gereğince işe başlamak uygun görüldü. Vakit gece yarısı idi.

İlk olarak en tehlikeli mıntıka sayılan Ermenekıin Keben mıntıkasına, Mut doktoru Hamdi Bey, Mirza Bey oğlu Kadir Bey, Zülfikar Çavuş emrinde kuvvetli bir müfreze gönderildi. Bu müfreze sabaha kadar uyumayacak ve Ermenekıin savunmasında en önemli başarıyı sağlayacaktı.

Silifke jandarma kumandanı yüzbaşı Hüsnü Bey bütün jandarmaları ile Ermenekıin Bağlar bölgesine gönderildi.

Mut müftüsü Nadir Beye de kuvvetli bir müfreze verilmişti. Bu kuvvetlerle Ermenekıin batısındaki Gargara yolunu sıkıca kapayacaktı.

Gece her tarafta devriye geziyorlardı. Bu arada pek çok güvenilir Ermenekli savunma işinde vazifeli idiler. Vazifeli olmayanların gece sokağa çıkmaları yasaklandı.
Müftü Nadir Bey devriye gezerken bir adam yakaladı, yaptığı soruşturmada; Mustafa Asım tarafından geldiğini, Ermeneklilere yazdığı bir mektup taşıdığını söyledi. Mektupta: Ermeneklilerin teslim olmaları, hiçbir kimseye fenalık yapılmayacağı gibi daha bir sürü vaat ve nasihat vardı. Bu çok iyi bir haberdi... Çünkü Mustafa Asımıın Ermenekıe giren yardımcı kuvvetten haberi yoktu. Çok gafil avlanacaklar, perişan olacaklardı. Bu adam elindeki mektupla beraber mutasarrıfa gönderildi. Durum diğer kollara bildirildi. Şimdi herkes ödevini biliyordu. Herifler yolda idi.

18 Ekim 1920 günü daha sabahın erken sıralarında, Ermenekıin üstündeki yüksek kayalıkların üzerinden Ermeneklilere hitaben söğmeler, hakaretler, tehditler savuran eşkıyanın pek çoğu yardımcı kuvvet üzerine yavaş yavaş yürüyorlardı. Büyük bir kalabalık, gelişi güzel yürüyen köylüler Ermenekıin içinden bile görülmeye başlamıştı. İlk tüfek patladı, çarpışma devam etti. Bağrışanlar, koşanlar, mevzi alanlar açık açık seçiliyor, bütün Ermenekliler çoluk çocuk damların üzerinden bunlara bakarak Allahıa yalvarıyorlardı. Gittikçe şiddetlenen ateş düellosu üzerine mutasarrıf Hilmi Bey de bu mıntıkaya gitti. Gargara yolunda ve Bağlar mıntıkasında da çarpışma başlamıştı. Her tarafta sürekli yaylım ateşler devam ediyor, Ermenek sanki ateşten bir çember içine alınıyordu.

Eşkıya hiç ummadığı bu çetin kuvvet karşısında adım adım geri çekildi. Bunların geri kaçışlarını Ermenekliler de seyrediyorlardı. Asiler dayanamayacaklarını anlayınca pek perişan ve şaşkın bir halde Gargara köyüne kadar kaçmışlardır. Gargaralılar bunların pek çoğunu tevkif edip gelecek kovalayıcılara teslim etmek istemişlerse de milli kuvvetlerden gelen olmayınca köylüler bunları salıvermişlerdi.

Gece olunca kasaba içinde yine askeri emniyet ve tertibat alındı. Asiler ise bir daha geri dönmemek üzere Aladağ taraflarına çekilip gitmişlerdi. Eşkıyalar pek ucuz kurtulmuşlardı. Eğer bunların öldürülmeleri icabetse idi pek çoğunun yere serileceği muhakkaktı. Milli kuvvetlere tenbih edilmişti; bilinen asi reisleri vurulacak, diğerlerine vurmak için ateş edilmeyecekti.

Çarpışmalarda eşkıyalardan 6 tane ölü, 18 tane esir vardı. Bu esirlerden bazısı da yaralı idi. Ölenler içinde eşkıya reislerinden Kara Davut ve yaralılar içinde de eşkıya reislerinden ve yıllarca Ermenek havalisini haraca kesen Aslan Memet bulunuyordu. Aslan Memet kaçarken attan düşüp ayağı kırılmış, kendisini bir çakıl yığını içine gizlemek istemiş ise de, Mutlu Hacı Ahmet efendi tarafından görülerek yakalanmış Ermenekıe getirilip mutasarrıf Hilmi Beye teslim edilmişti.

19 Ekim 1920 günü, Ermenek mahkemesinde muhakeme edilen Aslan Memetıin asılarak idamına karar verildiğinden, Tasdik için Ankaraıda Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisliğine bildirilmişti. Aslan Memetıin idam kararına Mustafa Kemal Paşaının verdiği cevap:

ıErmenek,
C. 19.10.1920, Şaki Aslan Memet hakkındaki hükm-ü idamın acilen tasdiki ile hükm-ü mezkurun sürat-i infazı lüzumu müdafaa-i milliye ve dahiliye vekaletlerine tebliğ edilmiştir. 22 Ekim 1920
Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal ı

Yardım kuvvetleri hemen dönmüş olup, asilerin toplanmakta oldukları Aladağ sınırlarında muvakkat bir zaman için açık bırakılan yerler yeniden askerlerle doldurulup Mut kazasının emniyeti sağlanmıştı.

Yardımcı kuvvetler 20 Ekim 1920ıde döndüklerinden Aslan Memetıin idamını görmemişlerdi. Bu asinin idamı Mustafa Kemal Paşaının yukarıdaki teli üzerine infaz edilmişti.

Ermenek mebusu Hulusi Bey yukarıda yazılan telgrafın bir suretini de ekleyerek Mut ve Silifkeıdeki mebus arkadaşlarına şu teli çekmiştir:

ımebus-u muhterem Sami beyefendiye:
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinden şimdi alınıp, balâ edilen Mutıta mebus-u muhterem Ali beyefendiye, Silifkeıde telgraf name mucibince şaki Aslan Memet bu gün hükümet meydanında salben idam ile hükm-ü ilam infaz edilmiş ve kaymakam Bey ile teşrik-i mesai edilerek usat ve eşkıya takip ve mevkuf bulunan usatın muhakemelerine devam edilmekte olduğu arz olunur efendimı.
22 Ekim 1920
Mebus
Hulusi
(Aslan Memet hakkındaki idam kararını mahkumun yüzüne karşı okuyan Ermenekli Emin Özden adında cesur bir gençtir).

Ermenek harekatına da katılarak yardımcı kuvvetlerin hazırlanmasında, sevk ve idaresinde değerli çalışmaları görülen Mut müftüsü Nadir efendiye Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin bir telgrafı geldi:
ıMut müftüsü Nadir Efendiye

Vatanımızın istihlası, ve istiklal-i millimizin muhafazasını istihdaf eden dava-yı mukaddesimizi duçar-ı akamet etmek maksadı ile düşmanlarımızın teşvikatı ile ahiren zuhur eden hadisat-ı isyaniyeyi bertaraf ve bu suretle milletimizin vahdetini temin uğrunda sebkeden hidemat-ı aliye-i vatanperveranelerini büyük memnuniyetle istihbar ettim. Sarf buyurulan fedakarane mesaiye teşekkür. İstihsal edilen muvaffakıyetten dolayı zat-ı alinizi tebrike şitap ederim.

22 Ekim 1920
Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal

Ermenekıten kaçan asiler Aladağıda toplanmışlardı. Mutıa Kıravga köyü üzerinden taarruz edecekleri duyulduğundan, Kıravga köyüne biraz daha asker gönderilmişti.
Asi reisleri olan şahıslardan ikisi, Mustafa Asım ve Kenan Mutlularca pek iyi bilinen adamlardı. Mutlular hem onlara, hem de onlara uyan adamlara acıyorlardı. Lüzumsuz ve faydasız bir çalışma ve çabalamanın iyi bir sonuç vermeyeceğini ve gittikleri yolun yanlış olduğunu anlatma için teslim olmalarını temin için bir mektup yazıp göndermişlerdir.

İşte mektup:

ıMustafa Asım, Yusuf Kenan ve Mevlit efendi biraderlerimize, Efendilerimiz, şüpheniz yoktur. Din, mezhep ve ırk kardeşlerimiz. Ölen naçar Türk, öldüren yine o. Mahvolan ırz ve iman kardeşlerimizdir. Buna ne Allah, ve ne de Resulullah kayıl ve razı olur. Bu babta sizlere karşı uzun tafsilat vermeye luzum-u sahih yoktur, çünkü bilirsiniz kuvvetimiz ve kudretimiz varsa hem din ve hem mezhebimizin düşman-ı bi amanlarına hücum edelim, mübarek vatanımızı kurtaralım, ondan sonra haklıyı ve haksızı yine kendimiz tefrik edelim. Her üçünüze münasebet, karabet ve muhabbetimiz olduğundan şu arizayı takdim eyliyoruz. Bir hatadır nasılsa ettiniz, artık inada lüzum yoktur ve kalmamıştır. Daha ziyade zaman müsait değildir. Sizi imanımızla, namusumuzla temin eyleriz ki affınıza delalet edeceğiz ve yahut bu yolda biz de öleceğiz. Düşman gibi birbirimize saldırmada mana yoktur. Hamil-i tezkeremizle hemen geliniz, kardeşçesine konuşalım, bilmediğimizi siz daha iyi bilirseniz birbirimizi ikna edelim. Evlat ayalınıza, canınıza, hanümanınıza acımak lazımdır. Hem mezhep ve hem ırkımıza merhamet ediniz. İnsaniyet ve İslamiyet namına yazmaya mecburuz, çünkü her tarafınızı sarmışlardır. Bu arizamızla vicdanınızı temin eylemekteyız efendiler. 15 Kasım 1920ı

İmzalar:
İçel mebusu Ali, Mahmut Bey zade Mirza, Abdullah Bey zade Yakup

Mustafa Asım bu mektuba cevap vermedi.

Kolordu kumandanı Derviş Beyıin tazyıkı üzerine Konyaıdan kaçan Delibaşı Aladağıda Mustafa Asım koluna iltihak etmiş ise de başına topladığı binlerce süvarisi ve piyadesi dağılmıştı. Mustafa Asımıın da kuvvetleri dağıldığından her ikisinin yanında 70-80 kadar bir süvari kalmış, hattâ elebaşılarından Halimiyeli Mevlit efendi bile ayrılmış gitmişti. (Mevlit efendi Karamanıda idam edildi).

Asiler Kıravga köyü civarında bulunan Kâhdama köyüne kadar gelmişlerdi. Bunların harekâtı adım adım takip edilmekte idi. Asilerin Kâhdamaıya gelmesinden evvel Mut Kaymakamı Mehmet Ali Bey yanında biraz daha kuvvetle Kıravgaıya gelmişti. Asilerin başına geçen Delibaşıının Kıravga köyüne taarruz edemeyeceği belli idi. Askersiz olan Sartavıl tarafına da atlayamazlardı. Gideceği yer belli ve bir tane idi, orası da kapatıldığı takdirde bunların esir veya imha edileceklerinden şüphe yoktu. Nedense o yol kapatılmamış ve Delibaşı Kıravga köyü üzerindeki dağ yolları ile Mutıun Dorla, Beci köylerinden süratle geçerek Kırkyalan köyünde gecelemişlerdi. İkinci gün yola çıkarak Göksu ırmağını takiben Mutıun Kışla köyü önünde Göksuıdan geçip doğuya doğru Çortak köyüne varmışlar ve burada Mut topraklarını terk ile Silifkeınin Yenisu, Çatak ve Mara köylerinden geçip Mersin sınırlarında Fransızlara iltihak etmişlerdir.

10 Aralık 1920 tarihinden itibaren kuva-yı milliye düzeni kaldırıldığından, askerlik işleri yeniden kurulan askerlik şubelerine devredilmiştir.

VESİKALAR:
1. Vesika:

Akdemce burada teşekkül eden Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Heyeti bervechi zir ve bil intihap yeniden teşekkül etmiş baıdema defatir-i esasiyye-i umumiyyesi tutulmak üzere ittihaz edilen mukarreratı havi defterdir. Fi 1 Teşrini sani 335
(1 Kasım 1919)
Reis-i evvel : Mahmut Bey zade Mirza Bey
Reis-i sani : Müftü Nadir Bey (Mutluay)
Aza : Abdullah Bey zade Yakup Bey (İncel)
ı : Kale mah. den Naip Ali Ef. (Ataışık)
ı : Reji memuru İsmail ef. (Kılıç)
ı : Ahmet ef. Zade Emin Efendi
ı : Hüseyin ef. Zade Tahsin ef. (Deli Kadı)
ı : İzmirli Ahmet ef. (İzmir)
ı : Hacı İrahim zade İbrahim ef. (Oral)
ı : Abdullah Bey zade Ahmet Bey (Aslan)
ı : Müftü zade Hüseyin ef. (Nemutlu)
ı : Dr. Hamdi Bey
ı : Sarıkavak müdiri sabıkı Hakkı (Lobut)
ı : Malmüdürü sabıkı Emin ef. (Alper)
ı : Ermenekli Hacı Ahmet ef.(Yurdagülen)
ı : Uzun Ali ef. (Paylı)
ı : Çakır Hüseyin Usta (Küçükçakır)
ı : Ali Haydar bey (Arıkan)

Merbut intihapname mucibince balâda esamileri muharrer mumaileyhimin Mut Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Merkez Heyeti daimesi riyaset ve azalıklarına intihap ve tayin edilmiş olduklarından şimdiye kadar Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Merkez-i Umumiyeı sinden şeref mevrud umum kongre mukarreratı ve telgrafname ve nizamnamesi ve kâffe-i evrakın heyet-i mumaileyhe devir ve teslimine ve bir esas defteri bulunarak umum vatandaşların esamileri ile duhuliye ve şehriye ve teferruatının kaydına ve bir yevmiye defteri ile bir müsvedde, bir karar defteri bulunarak hemen işe mübaşeret edilmesine ve eşraftan Çömelekli Hacı Ali Efendinin (Sonradan İçel millet vekili olan Ali Sabri Güney) Sarıkavak nahiyesinin yayla koluna ve müdir-i sabık Hakkı beyin sahil cihetine ve şube teşkilatı ile teferruat-ı sairesi hakkında memur tayinine ve diğer kollara memur tahriki ile yedlerine talimat-ı lazıme itasına karar verildi. 1 Teşrini sani 335 (1 Kasım 2929)

Mirza, Nadir, Yakup, Ali, İsmail, Ahmet, Hamdi, Emin, İbrahim

2. Vesika
Mut Müdafaa-i Hukuk-u Milliye namına Karamanıda aramsaz 139. Fırkadan mevrut 200 adet muaddel Rus tüfeği ile 21 sandıktan otuz bin adet cephane, 18 devede bil vürut tamamen teslim alınmış olduğundan beher deve için ikişer liradan 36 liranın sarfına karar verildi. 5 Kanun evvel 335 (5 Aralık 1919)

Mirza, Nadir, Yakup, Ali, İbrahim, İsmail, Ahmet, Hamdi

3. Vesika

Fi 30 Kanun evvel 335 (30 Aralık 1920)
Mut kuva-yı Milliyesi için bir bölük kumandanına ihtiyac-ı katıi bulunduğuna ve topçu kumandanı İzzet Beyefendinin ol babdaki tahriratında bir kumandan tayini emir buyurulmasına ve bu emr-i mükarisik kafa in bittabi evvelce tecrübe görmüş ve askerlikçe alakadar bulunmuş bir zata tevdii zaruri bulunduğuna binaen İzmirıden İstanbulıa gitmek üzere Mut'ı gelen askeri yüzbaşılıktan müstafi Mazhar Paşa zade Mustafa bin Mahmut Yaşar Beyıin yirmi lira maaş-ı şehri ile bölük kumandanı tayini münasip görülmekle Kanun sani (Ocak ayı) iptidasından kaydının tesviyyesi kararlaştırıldı.

Mirza, Nadir, İsmail,Yakup, Hacı Ahmet, Ali, Ali Haydar, Ahmet, Hamdi, İbrahim, Hakkı

4. Vesika

31 Kânun-u sani 336 (Ocak 1920)
1-Mut bölük kumandanlığının bila numara ve 30 Ocak 1920 tarihli müzekkeresine karar:

2- Bölük nevakısında bulunan çavuş ve onbaşıların köylerden tahkiki ile bulunduğu takdirde celbi, bulunmazsa kurıa dan gelecek efrat meyanında kıdemlilerin tefrik ve istihdamı.

3- Maaşlarından beşer lira iktisad edilmek şartile; şimdilik yirmi beş nefer elbisesinin imali.

4- Bedeli ita olunmak üzere sargı, mualece,ve sairenin tedarik ve tehiyyesinin azadan Doktor Hamdi Beyıe tevdi ile bunların muhafazası için bir sandık mübayaası.

5- Evvelce cephede bulunmuş efradın kurıa dan tahkiki ile lüzumunda celbi ve istihdamına, ancak Mut dördüncü mıntıka merkezi add edilmekte olduğundan, buradaki ve buradan geçmesi melhuz bulunan efradın emr-i tedavisini temin ve tedabir-i lazıme ittihazı için Şubat iptidasından itibaren bin iki yüz, Mart Martıtan itibaren de bin beş yüz kuruş maaş ita edilmek üzere, eczacılığında maharet ve bu vazifeyi hüsn-ü ifaya liyakatı kafi görülmüş Hidayet Efendiınin tayin ve işe mübaşeret ettirilmesi.

6- Bu hakka dair Mıntıka Kumandanlığıına yazılmış olduğundan Bu babda bir ittihazının şimdilik bi lüzum olduğu led-el icab lazım gelen mahalle müracaattan geri durulmayacağı.

7- Tüfeklerin tathiri için bir kutu vazelinin mübayaa ve bedelinin vezneden itası.

8- Lüzumunda efratdan, bulunmazsa hariçten bir hesap memurunun tayın ve istihdamına şimdilik bölük kumandanının nezareti tahtında bu işin çavuş Arif Efendi (Arif Çavuş, Kocatepe) tarafından itasına.

9-Bölüğün buradan hareketinde bu husus bittabi temin edileceğinden bu madde hakkında şimdilik bir karar ittihaz olunamayacağına.

10- Bu maddede efradın harekete geçtiği halde muhassasatlarının temini ve mağduriyetlerine mahal bırakılmaması beyan olunuyorsa da; zaten bu babda Kuva-ı Milliye Umum Kumandanı Emin Bey tarafından efrat muhassasatı taayyün etmiş olduğundan noksan tahsisat itasına imkan bulunmadığının kumandan-ı mumaileyhe tefhimine karar verildi.

Yakup, Tahsin, İsmail, Ali, Ahmet, Hamdi, Ali, İbrahim

Doğan ATLAY

e-Mail gönder hakan Özay isimli üyeye hakan Özay isimli üyenin mesajlarını ara Paylaş hakan Özay  offline
15.08.2008 11:09 Bu Mesajı Moderatöre bildir Sayfanın Başına Git Sayfanın Sonuna Gıt
faruk acar
*İyi Gümeli*


images/avatars/avatar-335.jpg

Üyelik Tarihi: 17.03.2007
Mesajlar: 296
 
Adı: faruk
 
 
Soyadı: acar
 
 
Sülalesi: köleliler
 
 
Nereden: fransa
 
 
Mesleği: biskuvi ustasi
 
 
Medeni hali: Evli
 
 
Takımı: besiktas
 

Oylama: 
1 Oylar) - Ortalama: 10,00

Rütbesi: 40 [?]
Tecrübe Puanları: 1.850.280
Sonraki Rütbe: 2.111.327

261.047Tecrübe puanı



tesekurler buyuk emek emegine saglik bilmediklerimizi ogrendik paylastigin icin sagol

e-Mail gönder faruk acar isimli üyeye faruk acar isimli üyenin mesajlarını ara Paylaş faruk acar  offline
15.08.2008 11:12 Bu Mesajı Moderatöre bildir Sayfanın Başına Git Sayfanın Sonuna Gıt
faruk acar
*İyi Gümeli*


images/avatars/avatar-335.jpg

Üyelik Tarihi: 17.03.2007
Mesajlar: 296
 
Adı: faruk
 
 
Soyadı: acar
 
 
Sülalesi: köleliler
 
 
Nereden: fransa
 
 
Mesleği: biskuvi ustasi
 
 
Medeni hali: Evli
 
 
Takımı: besiktas
 

Oylama: 
1 Oylar) - Ortalama: 10,00

Rütbesi: 40 [?]
Tecrübe Puanları: 1.850.280
Sonraki Rütbe: 2.111.327

261.047Tecrübe puanı



tesekkurler tarih gibisiniz site yeni canlaniyor; izinler bitiyor herhalde biraz canlanalim site oksuz kalmis gibi.oldu birkac arkadas cabaliyor.hepimiz birseyler cabaliyalim.paylasim icin sagolun.

e-Mail gönder faruk acar isimli üyeye faruk acar isimli üyenin mesajlarını ara Paylaş faruk acar  offline
Dal görünümü | Normal
Seçiniz:
Yeni konu Aç Cevap yaz
Güme Köyü İnternet Sitesi ve Güme Fm - www.gumeliler.net » İL, İLÇE ve KOMŞU KÖYLERİMİZ » İLÇEMİZ MUT » Karamano ullari Beyli i Döneminde Mut’Ta Bazi Siyasi Olaylar

Bu sitenin tüm hakları Gümelilere aittir. © 2006-2016 GÜMELİLER DERNEĞİ Düzenleyen Ali KAPLAN